Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
SUSKUN ÜMMETİN BAHARI
Haykırışımız buna olan sevdadandır; konuşmamız buna, susmamız buna olan hasretten… Aydınlığı arıyoruz, nuru istiyoruz ve bu yüzden karanlıktan beri olduğumuzu beyan ediyoruz. Hürriyete vurulduk, baharı istedik bu ümmetin evlatları olarak, nura âşık olduk, Rabbimizce tamamlanacak olan nura… Bütün yürüyüşümüz bu yüzden; bütün kavgamız, bütün çabamız bu yüzden…
Bazen konuşup bazen susuyoruz; ama bu suskunluğu gerektiği gibi, gerektiği için yapıyoruz. Edepten susuyoruz. Yoksa susmayı istemiyoruz. Eğer korkudan susuyor olsaydık o çetin günün gazabını düşünemezdik. İşte asıl bundan korkuyoruz, hesap verememekten ve gazaptan. Korkumuz kendimiz içindir; benliğimiz, şuurumuz, duruşumuz, izzetimiz ve dinimiz içindir. Korkumuz; bu ümmet için dik duran, kararlı, izzetli evlatları içindir…
Evet, korkuyoruz o günün şiddetli azabından. Ve korkuyoruz bu ümmetin suskunluğundan. Gereksiz yerde konuşanların hadsizliği gibi bilinçsizce suskun oluşundan… Zira susan bir Peygamber’in ümmeti diye bir şey olamazdı, bunu biliyoruz. O sussaydı edepten susardı, korkudan değil. Eğer korkudan sussaydı ne varsa Hira’da kalırdı. Ne Mekke’ye tohum düşerdi ne de Medine yeşerirdi. Topraklarımızda da güller açmazdı. Bahara da şahit olamazdık nesiller boyu.
Hatırlıyoruz… Ne de güzel başlamıştı Resulün kıyamı… Mekke karanlıktı hani… Bir gece dağda karşılaşıldı ilk defa ışıkla, aşkla, mücadeleyle, kıyamla, Hak ve Batıl söylemi ile… Ve bizler duruş sahibi olduk… Böylece bizler, haysiyet kazandık, dava sahibi olduk. Rabbimiz değer verdi bize, değer sahibi olduk. Mekke’yi hatırlıyoruz, sabır sahibi olduk. Medine’yi hatırlıyoruz, hicret sahibi olduk… Biz henüz susmuyorduk, asla suskun değildik. Resul susmuyordu. Sustuğu zamanlar edebi, tevazuu, vakarı konuşturmak içindi.
Endülüs’ü hatırlıyoruz… Tarık bin Ziyad ruhlu erlerin eşsiz cengâverliğine, saflar boyunca kenetlenmiş duruşlarına ortak oluyoruz yüreklerimizde… Yüzleşme erlerine, cenk erlerine yüreğimizle alkış tutuyoruz yüzyıllar sonra… Acaba onlar, durgunluğu ve suskunluğu mu tercih ettiler? Yoksa nidaları gür, sesleri değil; sözleri ve amelleri yüksek olmayı mı? Tercihleri Rablerinin emriydi? Duran, korkan, geri kalan değil; atılgandılar, güzel sözlü ve salih amel sahibi kimselerdi. Çünkü şu ayet hep yüreklerinde çarpıyordu:
‘’ …Onlar Rablerine iman eden gençlerdi. Biz de onları doğru yolda güçlendirdik. ‘’ (Kehf Suresi/ 13) Böyle şerefli bir yürüyüşten sonra menzilimizi kaybettiğimizi de unutmuyoruz, hep hatırlıyoruz… Nasıl sorumluluktan kaçtığımızı, nasıl insanlığın derdini unutup hevalarımızın peşine düştüğümüzü sonraki asırlarda görüyoruz, fark ediyoruz. Dert, dava, mücadele, izzet sanki hafızamızdan silinmişti. Şahadeti de unutmuştuk… Kur’an ile yolları ayırmış, başka ışıklar arıyorduk kendimize. Sihirli bir lamba arıyorduk bir buçuk milyar kişi. İşte o zaman bizler susmaya başlamıştık, konuşmaktan korkar olmuştuk ve sinmiştik. Bizi sindirenler konuşuyordu artık. Bizden korkmuyorlardı, gür bir sesle haykırıyorlardı küfür kokan ağızlarıyla. Büyük bir zaferin çılgınlığına düşmüşlerdi.
Ümmet ise kendisini dahi unutmuştu. Sabrı; mücadeleyle değil, geri çekilmek ve konuşmamakla ibadet haline getirmiştik. Sindirilmiş vaziyetteyken dahi kendimize imtiyaz tanındığını zannedercesine, halimizden memnun yaşadık yüzyıllar boyu. Aslında suskunluk başlı başına bir musibetti; ama bu durumun farkına bile varamıyorduk. Kimisi tehlikeyi gördüğü halde ses çıkarmıyordu, kimisi ise tehlike olmadığını kabul etmişti. Hem kendilerine hem de diğerlerine kabul ettirmişlerdi. İşte böyle bir zamanda baharı bekledik. Kanların dinmediği, mukaddesatımızın ayaklar altına alındığı, işbirlikçilerin ve zalimlerin cirit attığı, bunlara destek verenlerin kirli ayaklarıyla coğrafyamızı çiğnediği bir zamanda nuru bekledik.
Zulmü, ihaneti, küfrü ve sapkınlığı sineye çekercesine bekliyorduk; ama beklemeyenler vardı. Baharı getirmek için ayağa kalkanlar, bizi tanık edenler… Kardeşlerimizin kanlarıyla yürüttüğü Mavi Marmara, sapan taşlarını yüreğinde bir kor gibi büyütmüş Gazzeli gençler, Çeçen ya dağlarına düşen tohumların fidana dönüşmüş timsali yiğitler, Patani İntifadası’nın mücahitleri, Afganistan’ın karlı günlerinde yeşermiş çiçekler, devrimler ve daha niceleri tanık etti bizleri kendilerine. Hepsi bahar oldu bu ümmete. Hakkı haykıranlar, ellerinden muvahhitlerin dua yüklü sancağını bırakmayanlar, suskun olanların da yükünü omuzlarında hissedenler, sevdaları uğruna hastalanmaya bile yanaşmayanlardan sorumluluk paylarını alıp ölüme tebessümle yürüyenler, Kur-an’a hadim olmuş sinelerin bağrında yeşermiş aşk çiçeklerinin bezediği canlı şehitler suskun yüreklere baharı getirmişlerdi. Belki de bazılarının baharını yeniden inşa etmişlerdi.
Hep inandık ve Rabbimizin izniyle inanacağız ki bu nur bizlerin elleriyle tamamlanacak. Tanık olduk ve tanık olmaya devam ediyoruz. Biz, baharın bu ümmetin yetim kalmış tüm coğrafyalarına her daim gelmekte olduğunu haykırıyoruz. Biz, suskunların kanlarıyla destanlar yazılan bir tarihe meydan okuyor, baharı ellerimizle getirecek olan Rabbimize şükür secdesi olarak tüm benliğimizi O’nun yüce varlığına armağan ediyoruz…
‘’De ki: Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm yalnızca âlemlerin Rabbi Allah içindir…’’ (En’am Suresi/ 162)
Müjdeler olsun bu mesajla baharı arayan sadık nesillere…
GÜLDESTE
MUHSİN TAHA SELÇUK
|
|
YİĞİT GÖKDERE
|
|
NECAT YAZICI
|
|
NECAT YAZICI
|
|
BAHADIR BAYRAM
|
|
M. UBEYDULLAH BOZDOĞAN
|
|
NECAT YAZICI
|
|
SELAHATTİN GENÇKAN
|
|
NECAT YAZICI
|
|
MUSTAFA SEFA ÇAKIR
|
|
MUSTAFA SEFA ÇAKIR
|
|
MELİH AHISHALI
|
|
SELAHATTİN GENÇKAN
|
|
SELAHATTİN GENÇKAN
|
|
İLKER YILMAZ
|
|
NECAT YAZICI
|
|
MUSTAFA SEFA ÇAKIR
|
|
SELAHATTİN GENÇKAN
|
|
SELAHATTİN GENÇKAN
|
|